ULUSAL İLETİŞİM AĞI

26 Ocak 2011 Çarşamba

Çocuklara Ne Yedireceğiz?

Ben çocuğuma ne yedireceğim? Bütün anne ve babaların ortak sorusu budur. Kimi yoksulluktan bu soruyu sorar, ekmeği bulamadığı için, kimi de gıdaların içinde bulunan gıda katkı maddeleri, gıda boyaları ve koruyucular nedeni ile bu soruyu sorar.

1980’li yılların başında kısa adı Consumers International olan Uluslararası Tüketici Birlikleri Örgütü’nün Türkiye Temsilciliğini yapıyordum. Kuruluşun yayınladığı Tüketici Interpolü adlı derginin ilk sayısında kısa adı MSG olan monosodyum glutamat adlı bir katkı maddesinden söz ediliyordu. Aslında ne tatlı, ne tuzlu ne de ekşi veya şekerli olan bu madde hepsinin birleşimi idi. Uzakdoğu ülkelerinde “çin tuzu” adı altında bol miktarda kullanıyor, katıldığı gıda dile değdiği zaman dil beyine gönderdiği tad alma sinyalinde dört ana tadı bir gıdadan aldığını iletiyor ve bu da bir ölçüde bağımlılık yapıyordu. MSG bizim ülkemize de geldi. Et ve tavuk suyu tabletleri MSG yi bol miktarda kullanırken, hazır cipsler krakerler derken biraya parlaklık vermek için bile kullanıldığını öğrenmiştik. 

MSG konusunda yaptığımız basın açıklamaları ile kiloda 3 gram kullanılması kısıtlandı ve 80’li yıllarda değişen gıda katkı maddeleri yönetmeliği hamile anneler ile emziren annelerin kullanımında sakınca olduğunu belirten uyarıları MSG kullanılan ürün ambalajları üzerine basmıştı. Sonra gıda endüstrisinin lobiciliği ile bu uyarılar kaldırıldı.
Resim kaynak: 
https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=ad3b7f7303&view=att&th=12dbf0a7cf668faa&attid=0.1&disp=inline&realattid=f_gjdb4pqm0&zw

Gün batımı kırmızısı, sunset yellow isimli gıda boyası ise çok fazla tüketildiğinde çocuklarda alerjik reaksiyonlara deri döküntülerine yol açıyordu. O yıllarda toplumda yaygın düşünce suni içecek tozlarının C vitaminli olduğu ve sağlığa yararlı olduğu idi. Oysa aynı miktarda C vitamini bir mandalinadan alınabilirdi. Ama yaygın TV reklamları insanların bilinçaltına suni içecek tozlarını sokmuştu bir kere.

En kötüsü de çocuklara kreşlerde süt veya çay yerine ucuz olduğu için bol bol sıcak veya soğuk şekli ile suni içecek tozları veriliyordu.

Gıda katkı maddeleri, gıda koruyucuları bugün de yaşamımızı kısaltıyor. Üç haftada bozulmayan yoğurtlar, ekşimeyen sütler, üzerileri mum kaplı market elmaları
küflenmeyen ekmekler derken artık bir çok ürünün genetik yapısı ile oynandığını hepimiz biliyoruz.

Yaşam hız çağı denince gıda da “fast” olmak zorunda. Çocuğunuz ilk hamburgerciden içeri girdiğinde artık o bol yağlı ete, kollestrole, bol şeker ve kafeine alışacak. Hemen kafasına kartondan bir taç takılacak ve o artık bir kral veya kraliçe olacak. Çocuk menüsü ile verilen hediyelerle artık oraya bağımlı hale getirilecek. Nerde o hambugerci logosunu görse tanıyacak ve anne babasına yalvarmaya başlayacak.

Dünya nüfusu 7 milyar artık. Bu nüfusu besleyecek gıda da giderek azalıyor, gıda artık doğal olamayacak. Kimse evinin tarlasında yetiştirdiği domatesi akşam salata yapıp yiyecek kadar toprağa yakın değil.

Permakültür denilen yeni bir akım toprağın kıymetini bilen insanlar ve doğal tarımı anlatıyor. Biz yine markete gitmek, oradaki rengi açık kırmızı, salkım saçak veya üzerinde garip işaretler olan domatesleri alıp bunun sağlıklı olduğu konusunda vicdanımızı rahatlatmak zorundayız. Ya da süt alırken her türlü teknoloji ile süt olmaktan uzaklaştırılmış ama üzerinde “anne sütü kadar doğal” yazanı alıyoruz.
Resim kaynak:
https://mail.google.com/mail/?ui=2&ik=ad3b7f7303&view=att&th=12dbf0a7cf668faa&attid=0.2&disp=inline&realattid=f_gjdb4pqm1&zw

Bilim adamları gıdanın dayanıklılığını arttırmak gerektiğini, zaten kıt olan gıdanın insanlara yetmeyeceğini savunarak her türlü katkıyı gıdaların içine koyuyorlar.

İngiltere, Türkiye’den kurtlu elma ithal etmek isterken, bunun nedenini kurtlu ise doğaldır, tarım zehiri kullanılmamıştır diyerek açıklıyor.

Sahi çocuklara ne yedireceğiz…


Kaynak gösterimi: Vargı, S., www.0-18.org, Çocuk Halleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder