Çernobil nükleer santralinde meydana gelen kazadan en çok etkilenenlerin başında çocuklar geliyordu. Nükleer santralde kullanılan radyoizotop Sezyum 137 elementi en çok trioid bezi kanserlerine yol açıyordu. Önce Çernobil, sonra Karadeniz bölgesinde 25 yıldır meydana gelen kanser vakalarında artışın doğru dürüst araştırılmamasının da bir amacı vardı. Yıllardır Sinop’ta yapılması planlanan nükleer santrale olumsuz etki edeceği düşünülerek Karadeniz’de kanser hastalıklarının artışı bile araştırılmadı. Nükleer santralden çıkan nükleer bulut, Karadeniz’e, çaya, fındığa zehrini bıraktı. Çaylar yıllarca depolarda saklandı, sonra depolarda meydana gelen çatlamalarla radyasyonlu çay derelere karıştı, halkın yiyeceğine karıştı.
Mülkiyeliler Birliği dergisi editörü, 1997 yılında benden Çernobil kazasının 10.yılında Rusya’nın durumunu anlatan bir yazı yazmamı istemişti*. OECD tarafından yapılan araştırmada bölgedeki kanser vakalarının süratle arttığı ve ancak 2050 yılında normal seviyeye düşeceği açıklanmıştı. Belarus’ta 1981-85 yılları arasında milyonda 0.3 olan trioid bezi kanserleri 91-94 döneminde 30.6’ya sıçramıştı. Gomel bölgesinde ise 81-85 yılları arasında milyonda 0.5 olan oran 91-94 yılları arasında 96.4 idi. OECD raporunda beni en çok etkileyen cümle genellikle dış ülkelerde editörler tarafından pek yapılmayan ancak durumun vehametini göstermek açısından cesaretle konan bir nottu. Bu notu da sizinle paylaşmak istiyorum.
“Biz bu tablonun olduğu bölümü yazarken trioid bezi kanserine yakalanan üç çocuk daha hayatını kaybetmişti.”
Çernobil, Türkiye’de unutulmadı. Bir çok insanımız hala trioid bezi hastalıkları ile uğraşıyor. Kiminle konuşsam trioid bezi nodüllerinden şikayetçi. Ama yaşanan tüm kazalara rağmen Çernobil olsun Fukuşima olsun nükleer enerjiyi hala en güvenli enerji olarak tanıtan nükleer lobilerinin işbirlikçileri aramızda dolaşıyor. Nükleer enerji güvenli gibi tanıtılsa da nükleer santrallerden çıkan radyasyonlu artıkların nereye gömüleceği belli değil.
Sorun enerji ve enerji verimliliği ise birçok yeni ve yenilenebilir enerji kaynağını kullanmak mümkün. Nükleer santrallerden elde edilen enerjiden daha çok bizim siyasi iktidarın isteği aslında nükleer klübe üye olup bir şekilde bölgede daha fazla güçlü hale gelmek. Ame zenginleştirilmiş yakıt çubukları konusunda da nükleer klubün ağabeyleri öyle kolay kolay teknolojiyi transfer etmiyorlar. “Al çubuğu biz verelim, sen yak” mantığı ile de nükleer klübe üye olunmuyor.
Türkiye’nin gerçek sorunu enerji açığı değil. Şebeke kayıpları aslında. Doğalgaz ithal ederek elektrik üretiyor, ürettiğimiz elektriğin de parasını toplayamıyoruz. Gelişmiş ülkelerde artık duran nükleer enerji yatırımları nedeniyle işsiz kalan nükleer santral enerjisi yeni yatırım yapacak ülkeler arıyor. Kalan ender ülkelerden biri de Türkiye. Nükleer santrallerin de geçmişte olduğu gibi hormonlu danalardan radyasyonlu çaylardan hiçbir farkı yok.
Bu işe evet diyen siyasi iktidarın yetkililerine bir dış gezi de ben yaptırabilseydim, 25 yıl sonra bile Çernobil civarındaki kentlerdeki hastanelerde tedavi gören saçları dökülmüş çocukları ziyaret etmelerini sağlardım. Bakın bunlardan biri sizin de çocuğunuz olabilir diyerek…
* Çernobil 10 Yıl Sonra, Kanser Hızla Artıyor. Mülkiyeliler Birliği Dergisi 197.Sayı. Vargı, Sinan.
Kaynak gösterimi: www.0-18.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder