Ünlü İngiliz siyasetçisi Benjamin Disareli, “Üç türlü yalan vardır. Basit Yalan, Kuyruklu Yalan, ve İstatistik” der.
Siyaset’i yürüten politikacı’nın ise politika kavramındaki poli, çok, tika ise yüz anlamındadır. Bu çerçevede, politikanın, çok yüzlülüğü, iki yüzlülüğü anlatmak için kullanılan bir kavram olduğunu görüyoruz.
Politika kavramındaki çok yüzlülüğün bir de bilimsel tarafı vardır. Politikacılar, olaylara yaklaşırken bir yüzleri ile amaçlar ve hedefleri ortaya koyarken, diğer yüzleriyle de yöntemler ve taktikleri hesap ediyorlar. Bu nedenle politikacılar, birçok yöntemi ve taktiği kullanarak amaca ulaşmaya çalışıyorlar. Tabii bu yöntemlerden birisi de inanırlılığı arttıracak istatistiklere başvurmaktır. İstatistik sonuçlardan bir kısmını alıp, bir kısmını görmezden gelmek ya da sonuçlara götürecek araştırma ve yöntemleri manuple etmek de politikacıyı sahip olduğu iktidarda tutmaya veya iktidar yolunda ilerlemesini sağlar.
Ülkemizde siyasetçiler, her zaman istatistiklerin iyi yanını kullanırlar. Hiçbir zaman “bizim zamanımızda benzin şu kadar zamlandı, işsizlik ve yoksulların sayısı şu kadar arttı” diyebilen bir politikacı da görülmez hiç. Çünkü bu tür bir politikacı zaten kendini tanımlayan poli ve tika açılımı ile de ters düşer.
Pekiyi ya gelişmekte olan ülkelerdeki bütün politikacılar aynı olduğuna göre biz gerçeği nasıl göreceğiz. Belki de bu yüzden Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), 20 yıl önce ülkelerin gerçek durumuna değinen İnsani Gelişme Endeksi denilen istatistik raporlarını yayınlamaya başladı.
UNDP tarafından hazırlanan 2010 raporuna göre; yüksek gelir düzeyine karşın Türkiye’nin hala eğitim, sağlık hizmeti ve insanlar arasında eşitsizlik yönünden yapması gerekenler bulunuyor. OECD ülkelerinin gerisinde İnsani Gelişme Endeksi’nde (İGE) Türkiye, sıralamada AB üye ülkeleri ile AB’ye aday olan diğer ülkelerin ve OECD ortalamasının altında yer aldı. Ayrıca Türkiye gibi yüksek insani gelişme kategorisinde yer alan ve satın alma gücü paritesine göre kişi başına düşen gayri safi milli gelir seviyesi Türkiye’nin altında olan Bulgaristan, Letonya ve Romanya gibi ülkeler, ortalama eğitim süresi ve beklenen yaşam süresi ortalamaları sayesinde Türkiye’ye kıyasla daha üst sıralarda.
Türkiye’nin, İnsanî Gelişme Endeksi’nde ülkeyi OECD ve AB standartlarına yaklaştırabilecek daha üst sıralara ulaşabilmesi için çabalarını doğumda yaşam beklentisini 2010’da 72.2 yıla ve ortalama eğitim süresini de 2010’da 6.5 yıl arttırmaya yönlendirmesi gerekiyor. Raporda, Türkiye’nin İGE’deki mevcut yeri, yüksek insani gelişme düzeyindeki ülkeler arasında sondan üçüncü sırada yer alan ortalama eğitim süresine bağlanıyor. Ortalama 6.5 yıl eğitim süresi olan Türkiye’nin ardından sırasıyla 6.2 ve 6.1 yıl ile Venezuela ve Kuveyt geliyor. Türkiye’de ortalama eğitim süresi OECD ülkelerinin sürelerinin neredeyse yarısına denk geliyor; 2010 rakamlarına göre bu süre 11.4 yıl.
Eğitim, sağlık ve diğer yaşam koşullarında yoksunluğu gösteren Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’nde yüksek insani gelişme gösteren ülkeler kategorisinde Peru ve Kolombiya’nın ardından Türkiye ve Brezilya en yüksek değere sahip. Türkiye 0.039’luk bir oranla Azerbaycan ve Kırgızistan ile birlikte, Doğu Avrupa ve Orta Asya bölgesinin en yüksek Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’ değerine sahip.
2010 raporuna göre nüfusun yüzde 8’i birden fazla yoksunluk yaşarken, yüzde 19’luk diğer bir bölümü de çoklu yoksunluk koşullarının sınırında yer alıyor.
Yine bir başka uluslar arası kuruluş olan Ekonomik Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Örgütü, OECD'nin 'Avrupa'da Sağlığa Bakış 2010' raporuna göre, bin kişiye düşen doktor sayısında Türkiye, AB ortalamasının yarısına ulaşamadı. Bebek ölüm oranı ise binde 17 ile en yüksek Türkiye'de kaydedildi. Bebeklerde ölüm oranı binde 17 ile en yüksek Türkiye’de kaydedilirken binde 11’le Romanya, binde 9,9’la Malta ve binde 8,6’yla Bulgaristan ön sıralarda yer aldı. AB ortalamasının binde 4,6 olduğu bu oran Lüksemburg’da binde 1,8’e, Slovenya’da binde 2,1’e, İzlanda ve İsveç’te binde 2,5’e kadar düşürüldü. 2,5 kilodan az bebekleri kapsayan düşük kilolu doğum oranı ise yüzde 11’le yine en yüksek Türkiye’de görüldü.
İşte bunlar Benjamin Disareli’nin dediği gibi kuyruklu yalan sınıfını da aşan istatistikler değil. Bunlar gerçek. Halktan ne kadar saklanmaya çalışılsa da kişi başına düşen milli gelirin artmasının (gelir dağılımındaki bozukluk nedeni ile) yoksulluğu azaltmadığı gibi, bin bebekten 17 sinin öldüğü, beslenme bozuklukları nedeniyle her yüz bebekten 11’inin 2.5 kilonun altında doğduğu ülke de Türkiye...
Birçok vatandaşın beyninin yalan yanlış bilgilerle doldurulduğu şu günlerde iyi ki UNDP veya OECD gibi kuruluşlar ortaya çıkıp bize gerçeği gösterebiliyorlar. Yoksa ülkemizde hangi istatistik bin bebekten 17 sinin mezara gittiğini söyleyecekti ki? Hemen siyasi iktidarın politikacıları çıkar, “hastanenin kapısında bebekleri mi sayıyorsun kardeşim, ne malum” deyiverirlerdi.
Kaynak gösterimi: Vargı, S., www.0-18.org, Çocuk Halleri
Fotoğraflar: caximages