ULUSAL İLETİŞİM AĞI

23 Eylül 2010 Perşembe

Her Çöp Bir Umut

Bursa’nın gecekondu mahallelerinden birinde, bir ara sokakta gördüm Halil’i. Ağabeyi Recep ve babası Hüseyin’le yarım litrelik pet şişeleri çuvalın içine tıkıştırıyordu. Halil ve ailesi Ağrı’dan Bursa’ya göç etmişler, babası haftalar boyu iş aramasına rağmen bulamamış, bir yakınlarının tavsiyesi ile sokaklardan kağıt toplamaya başlamıştı.

Babası kağıt toplayıp kilosunu yetmiş kuruşa satarken, Halil’in işi, ucuz olduğu için toplanmayan yarım litrelik pet şişeleri toplamak. Bir kilo pet şişe 20 kuruş, beş kilo pet şişe ise tam bir lira.

Halil sabahın dokuzunda başlıyor çalışmaya, kağıt toplayan babasına yardım ediyor. Karton kutuları ve kağıtları, çek çek arabasına dikkatlice katlayıp koyuyor. Araba dolunca hurdacıların deposuna gidip kağıtları boşaltıyorlar. Sonra okul çöplerinden yarım litrelik pet şişeleri toplamaya başlıyor Halil. Mavi kapağını çıkartıp ayrı bir koliye atıyor. Mavi kapaklar daha değerli pet şişeden. Pet şişenin üstüne birkaç kez basıp ezdikten sonra torbaya atıyor. Gecekondu mahallesindeki kendi depolarına dönüp pet şişeleri depoya boşaltıyor.

Akşam ev çöplerinin dışarıya çıkma saati olan dokuz gibi tekrar babası ve ağabeyi ile yollara düşüyor.

Ev çöplerinin plastiği çok olduğu ve bazen de  çocuk kitapları çıktığı için ev çöplerini ayırmayı sevdiğini söylüyor Halil. 

Türkiye’de milli gelir dağılımı bozuldukça, işsizlik ve yoksulluk arttıkça, çöplerden ekmek parasını kazanan insanların sayısı da artıyor. Birçoğu Halil gibi ailece bu işe çıkıyorlar. Ankara Katı Atık İşçileri Derneği Başkanı Ali Mendillioğlu, Türkiye’de iki yüz bin civarında katı atık işçisi olduğunu ve her bir işçinin ortalama iki yüz elli, üç yüz kilo arasında geri dönüşümü olan atık topladığını söylüyor. Bu işçiler yaklaşık elli bin ton atığın geri dönüşümünü sağlıyorlar. En büyük şikayetleri ise zabıtalar tarafından dövülmek. Zabıtalar genellikle Büyükşehir Belediyelerine ait katı atık tesislerinin karlılığını düşürdükleri için katı atık toplayıcısı işçileri dövüp ellerindeki çek çek arabalarını alıyorlar.

Onların dünyası da bu. Kapıya koyduğumuz bir deterjan plastiği onların ekmeğinin bir dilimini çıkartıyor. 

Halil ve ailesi ile vedalaşıyorum. Halil’in bir lira kazanmak için beş kilo pet şişe toplamak zorunda olduğu aklıma geliyor. Büfeden yarım litrelik bir pet şişe açıp suyunu içtikten sonra tartıyorum. Yirmi gram geliyor bir tanesi. Bir kilosu elli boş şişe, beş kilosu ise ikiyüz elli şişe. Halil, ikiyüzelli pet şişe toplayıp onları ezip bir lira kazanıyor.

Türkiye’de sokaklardan kağıt, plastik, pet şişe toplayan insanların sayısı giderek artarken, birileri işsizliğin ve yoksulluğun azaldığından dem vuruyorlar. 

18 Eylül 2010 Cumartesi

Gözlerinde Umut Yoktu...

Ankara’nın Keçiören Atatürk Çocuk Yuvası ve Kız Yetiştirme Yurdu, her yıl bahar aylarına girerken, kız öğrencilerin hazırladıkları çeşitli eserlerin sergilenmesi için bir kermes düzenler. Bu kermeslere arkadaş grubumuzla her zaman katılıp çocuklarla tek tek konuşur onların ürettiği eserlerden bir şeyler alırız.

Yetiştirme yurtlarındaki ilkokul ve lise çağlarındaki çocukları ziyarete gittiğinizde, önce sizi tanımak isterler, gözlerinizin içine derin derin bakarlar, sevgi dolu bir ışıltı ararlar. Yoksa, içlerine kapanıverirler, sorduğunuz sorulara artık hep kaçamak yanıtlar alırsınız.

Çocukların en büyük ihtiyacı, sevgi (!) dolu bir kucaklamadır. Grubumuzdan birçok bayan arkadaşımıza sarılıp dakikalarca öylece oturduklarını görünce, yaratılan her canlı gibi sevgi ihtiyaçlarını yüreğinizde hissedersiniz.

Sevgi dolu kucaklamanın yanına koyduğum ünlem işareti işin en tehlikeli boyutunu ortaya koyar.

Yurtları ziyaret ettikten sonra arkadaşlardan ayrılır etraflarındaki kahvehaneleri gezip insanlara bakarım. Hepsini suçlamak, eleştirmek haksızlık olur ama genellikle bu çocukları arabaya alıp gezdiren veya birbirlerine tavsiye eden genç, yaşlı erkeklerin konuşmalarına bizzat şahit oldum.

Türkiye’de il ve ilçelerde, İnsan Hakları İlçe Kurulları şikayetlerin azlığı karşısında kendilerine iş ararlar. “İnsan haklarını koruma” işi arayanlardan biri de görev yaptığım Çankaya İnsan Hakları İlçe Kuruludur. Sık sık karakolları ve nezarethaneleri ziyaret eder, onlar bitince Seyranbağları Çocuk Yetiştirme Yurduna ziyaretler yapardık. Bu ziyaretler sırasında çocuklara yaşlarını sorduğunuz zaman hep bir yaş küçük söylerler. Arkadaşları hemen atılır, “hayııır hocaaam, O, 17 yaşında, 16 dediğine inanmayın”.

Bu çocuklar yaşıtlarının aksine büyümek istemiyorlar. Çünkü büyümek demek, yurtlardan ayrılmak anlamına geliyor. Yönetmelikler ne derse desin, büyümek, belirsiz bir geleceğe, korunmasız bir dünyaya öylece bırakılıvermek demek. On sekiz yaş sonrası eğer yüksek okulu kazanmamışsan, artık yuvadan (!) uçmanı emrederler. Ya sonra…

Kermesteki eğlenceden sadece birkaç kare boyalı yüz çekebildim. Fotoğrafları bilgisayara yüklediğimde çocukların gözlerine baktım.

Bir portre fotoğrafında gözler size her şeyi anlatır. İnsanın içinde durduğu mekan, o anda hissettiği duygular gözlerine çok iyi yansır.

Bu fotoğraflar da öyle, çocukların yüzleri rengarenk boyalı ama gözlerinde bu yaşlarda olması gereken mutluluğun kırıntıları bile yok.

Gözlerde umut olmayınca, yüzlerdeki eğlence boyasının da bir anlamı kalmıyor.

İşte, herkese üç çocuk yapın diye talimat veren siyasilerin bilemedikleri de bu.